İnsanoğlunun bitmek bilmez merakı, hep yeniyi arama ve daha üstün olma isteği, keşiflerin kapılarını araladı. Yıllar boyu birçok yeniliği bizlere sunacak özel kişilerle tanışmamıza vesile oldu.
Özel kişiler arasında Albert Einstein, hatırı sayılır bir öneme sahipti ve onun teorisinden yola çıkan T.H. Maiman’ın 1960 yılında yaptığı ilk lazer prototipi, dünya insanının lazerle buluşma sürecini başlatacak büyük bir adım olarak tarih sayfalarında yerini aldı Bu keşfi takiben birçok ünlü fizikçi, kısa bir zaman içerisinde yeni lazer tiplerini dünya ile tanıştırıp lazer çeşitlerinin olmasını sağladılar. Aslında hepsinin amacı daha iyisini yapabilmekti, Daha kullanışlı, daha güçlü…
Özel kişiler arosmdo Albert Einstein, hatırı sayılır bir öneme sahipti ve onun teorisinden yola çıkan T.H. Maiman’ın 1960 yılında yaptığı ilk lazer prototipi, dünya insanının lazerle buluşma sürecini başlatacak büyük bir adım olarak tarih sayfalarında yerini aldı Bu keşfi takiben birçok ünlü fizikçi, kısa bir zaman içerisinde yeni lazer tiplerini dünya ile tanıştırıp lazer çeşitlerinin olmasını sağladılar. Aslında hepsinin amacı daha iyisini yapabilmekti, Daha kullanışlı, daha güçlü ve daha kompakt lazer türlerinin yapılabilmesi amacıyla da yıllarca çalıştı insanoğlu.
Önceleri sanayi ve askeri alanda kullanılmaya boşlanan lazerler ile bu alana yönelik çalışmalar yapıldı. Keşfedilen lazer türlerinin ve uygun kullanım alanlarının hayatı kolaylaştırabileceği düşünüldüğünde günlük yaşantıya dair ilk uyarlama yapıldı ve bir süpermarkette barkotlar okunurken çıkan “dıt” sesiyle birlikte insanoğlu lazerle tanıştı. Bu ilk buluşmada tarih 1974’ü gösteriyordu. Bundan tam 8 yıl sonra kompakt disk okuyucuları olarak evlerimize girecekti, bu özel ışık parçası. Bu kadar çabuk uyum sağladığımız bu yeni teknolojinin kullanım alanları giderek artış gösterdi. Şimdilerde ise en bilinenlerinden olan lazer yazıcılar gibi daha birçok elektronik ürünle evimizde, arabamızda lazer teknolojisi içeren ürünleri kullanır olduk.
Askeri alanda ve günlük yaşantımızda lazerlerin kullanım sıklığının artmasının yanı sıra tıp dünyasında da kendine kullanım olanları yaratmayı başaran lazerlerle seksenlerde ilk uygulamalar yapıldı. Farklı lazer tipleri ile akne tedavisi, epilasyon, selülit ve çatlak azaltma gibi kozmetik ve deri tedavilerinin yom sıra cerrahi tedaviler, göz tedavileri, böbrek taşı ve prostat tedavileri gibi daha girişimsel tedaviler de başarıyla uygulanır oldu. İki binli yıl oto geçişle diş hekimliğinde de lazer destekli tedaviler boşlamış oldu. Diş ve diş eli hastalıklarının tedavilerinde lazerlerin kullanılmaları sıklık kazanırken ağız, çene ve eklem hastalıklarının tedavisinde de yardımcı bir rol üstlendiler.
Lazer, hastalara modern bir tedavi çağrışımı yapmakla kalmayıp beklentinin de yükselmesine neden olan bir sözcük olarak tıp literatüründe yerini aldı. “Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation” kelimelerinin baş harfleri kullanılarak bu yeni teknolojiye “Laser” denilmişti. Tabii biz okuduğumuz gibi yazdığımız için lazer olarak kabul ettik. Es kaza biz keşfetmiş olsaydık ya da söz gelimi aynı taslağı ele alarak kendi terimimizi yaratmak isteseydik ne olurdu derseniz? İşlemin adı “Uyarılmış Işınım Yayınıyla Işık Güçlendirme” gibi bir şey olacaktı ve boş harfleri bir araya getirmeye kalksaydık tam anlamıyla bir kabus yaşayacaktık ki iyi ki keşfetmemişiz!
Peki, bu güzel keşifle diş hekimliği alanında neler yapılabilir, lazerin ne gibi avantaj ve dezavantajları var?
Diş çürüğünün temizlenmesi, diş hassasiyetinin giderilmesi, dişlerin renginin ağartılması (bleaching), yara iyileşmesinin yönlendirilmesi (biostimülasyon/ doku uyarımı), çene kaslarında oluşan gerilme ve kasılmaların (trismus) tedavisi, herhangi bir nedenle oluşmuş çene ve/veya dudaklardaki kısmi hissizliğin giderilmesi” diş eti renginin açılması ile diş eti büyümelerinin ve gülünce görünen diş etlerinin alınması dahil ağız İçindeki tüm yumuşak doku cerrahileri için kullanılan lazerler, tüm bu işlemlerde başrol oynamaları için tasarlandılar. Kanal tedavilerinde kök kanalın, derin diş eti tedavilerinde de hasta diş eti ceplerinin steril hale getirilmesi amacıyla tedavilere yardımcı olarak uygulama alanları buldu lazerler. Diş hekimliği uygulamalarında hem diş* kemik gibi seri dokularda hem de diş eti, yanak, dudak, dil gibi yumuşak dokularda uygun lazer tipleri ile başarılı vakalar bildirildikçe ilgi de merak da arttı. Lazer ile yapılan tedaviler sırasında ve/veya sonrasında daha az ağrı hissedildiği, çalışılan bölgenin steril hale geldiği ve doku uyarımı etkisiyle iyileşmeyi hızlandırdığı, kanamasız yumuşak doku cerrahileri ile dikişsiz diş eti operasyonlarına İzin verdiği kabul gördü. Ayrıca kemik cerrahilerinde işlem sonrası şişlik gibi istenmeyen durumların görülme ihtimalini azaltabileceği ve daha az lokal anestezi ile ya da hiç anestezik solüsyon kullanmadan bazı minör işlemlerin yapılabileceği bildirildi.
Bu kadar avantajının yanında dezavantajı neydi peki? Kliniğe ve hastaya maliyetinin yüksek olmasıydı, her yeni teknolojide olduğu gibi. Kliniklerde lazerin yaygın olarak kullanılmasını engelleyen bu ufak detayın zamanla ortadan kalkacağı düşünülürse ve hastaların lazer kullanımı konusunda ricacı olacak olması Öngörüsüyle lazer kullanımının daha da ortaçağının sinyallerinin verildiği söylenebilir mi acaba? Biz Hipokrat yemini etmiş sağlık işçilerinin tek dileği olan daha sağlıklı, daha mutlu hastaların sayısının artmasında, bu teknolojik gelişimin ve kullanımının önemli olduğu kanısını taşıyoruz. Güzel ülkemizde diş hekimliğinin çok uzak ve zor yollardan gelmiş olduğu son noktaya baktığımızda yakın geçmişimizde anne ve babalarımızın berberlerde mecbur kaldığı tedaviler ve bununla birlikle oluşan korku dolu anılan hala sıcakken bu günlerin artık geride kaldığını görmek, bizlere büyük mutluluk veriyor. Ve bizler, eskilerden aldığımız bayrağı ne kadar ileriye, ne kadar doğru ve güzele taşıyabilirsek o kadar sağlıklı nesiller yaratacağımıza inanıyoruz.